Karanfil Fanzin’in 18. sayısından.
Bulutların üzerinde atıyordum adımlarımı
Yeri, göğü kaplayan.
Çocukluktan beri bunu istemiyor muydum yoksa?
Bütün bulutlar ayaklarımın altında.
Karanfil Fanzin’in 18. sayısından.
Bulutların üzerinde atıyordum adımlarımı
Yeri, göğü kaplayan.
Çocukluktan beri bunu istemiyor muydum yoksa?
Bütün bulutlar ayaklarımın altında.
Evrim Ağacı’nda yayınlanan bu yazım için alternatif bağlantı:
* Osman Başyurt, Evrim Ağacı, “Korkunun Çekiciliği: Korkacağımızı Bile Bile Neden Korku Filmlerini İzleriz?”,
http://delta.evrimagaci.org/photo/tr/korkunun-cekiciligi-korkacagimizi-bile-bile-neden-korku-filmlerini-izleriz
Tanımsal açıdan baktığımızda korku, bir organizmanın yaşamını tehdit altında gördüğü zamanlarda ortaya çıkan tetiklemelerdir. Öyle ki tetiklemeler, psikopatolojik süreçler dışında,yalnızca gerçek bir tehlike ile karşı karşıya kalındığında ortaya çıkar. Bu noktada Christophe Andre’nin (2016) yaptığı korku ve alarm sistemi benzetmesi oldukça yerindedir: Bir araç veya ev alarmı hayal edin. Kilidin zorlanması gibi tehlike durumlarında bu alarm çevreyi uyandıracak kadar güçlü olmalıdır. Yeteri kadar dikkat çektikten sonra devre dışı kalmalıdır.
Bavul, bank ve yalan.
Güneşin Karadeniz’in tepesinde yerini aldığını görüyorsun. Lokantaların camında dönen tavuk misali kızaran sol kolundaki saate bakıyorsun: akrep ile yelkovan birbirlerini sessizce takip ediyorlar. Saat çok yakında iki buçuğa, otobüsün kalkış zamanına, gelecek. Yanında götürebileceğin tek şeyi, siyah bavulu, peşinde sürükleyerek sahildeki yürüme yolunu takip ediyorsun. Eşofmanını, şortunu giymiş yol boyunca koşan insanlar; parklara, yürüyüş yollarına konulmuş spor aletlerini kullanan çocuklar, kadınlar var etrafında.
Bir Karadeniz kentinde miyim yoksa dünyanın başka bir yerinde mi? Bir yolculuğa mı çıkıyorum yoksa bir yolculuğun ortasında mıyım, bilmiyorum.